Prematüre bebeklerin ölümlerini engellemek için yapay rahim icat eden akademisyenler; yaptıkları bu çalışmada, önce bu cihazı cenin olan kuzularda test ettiklerini anlatıyor.
Araştırmacılar bu cihazın, erken doğan kuzuların gelişimlerinde etkili olduğunu ifade ediyor. Hatta 1 ay boyunca yaptıkları gözleme göre kuzular, tam da beklendiği gibi gayet iyi bir gelişim gösterdi. İşte araştırmanın detayları...
Bu yapay rahim cihazı, aslında sentetik rahim içi sıvısı ile dolu olan şeffaf bir torba.
Torbanın dışında bir makine bulunuyor. Bu, hamilelik sürecinde rahmin içinde gelişen bir doku olan plasenta rolünü görsün diye bebeğin (resimde gördüğünüz gibi kuzuya bağlanmış) göbek bağına bağlanıyor. Böylece kana besin ve oksijen verilmiş olunuyor. Ayrıca bu cihaz, karbondioksit gibi atık gazların da dışarı atılmasını sağlıyor, yani bir bakıma diyaliz işlevi görüyor.
Bunu yenidoğan kuvözüne de benzetebiliriz. Ayrıca bu sistem, anne karnındaki bir bebeğin maruz kalabileceği çevresel etkilerden tamamen yalıtılmıştır. Peki bunu derken neyi kastettik? Misal; sigara içen bir annenin karnındaki çocuk, sigaranın zararlarına maruz kalır. Ya da alkol alan veya tıbbi ilaç kullanan bir annenin çocuğu da aynı şekilde bunlardan olumlu etkilenmez. İşte yapay rahim; bebeğe, bu negatif çevresel faktörlerden tamamen uzak, steril bir ortam sağlar.
Araştırmayı gerçekleştiren akademisyenler; bu cihazı, annenin bebeğe yaptığı her şeyi yapabilmesi için ürettiklerini söylüyor. Yani bu cihaz sayesinde fetüsün (ana rahmindeki bebek- bu evre hamileliğin 3. ayından doğuma kadarki süreci kapsar) büyümesi ve olgunlaşması söz konusu olabiliyor.
Araştırmacılar önce cihazı kuzuda denemeleri üzerine şöyle bir açıklama yapıyor: Aslında biz kuzunun normal büyüme evresini gözlemledik. Kuzunun akciğeri, beyni ve gözle görülebilen, ölçülebilen birçok uzvunda normal bir gelişim gördük. Üç veya beş yıl içerisinde prematüre insan yavrularında da bu cihazı denemeyi çok istiyoruz'.
Mesela uzmanlar, kuzuyu ultrasonla görüntüleyebilecekleri sıcak ve karanlık bir odada tutuyor. Sonra ona bir yandan bir annenin kalp atışı seslerini dinletiyor. Bunun üzerine hayvan da gerçekten kendisini anne karnındaymış gibi hissediyor. Kuzuyu denek olarak seçmelerinin nedeni de insan gelişimi açısından iyi bir örnek teşkil ettiğini düşünmeleri diyebiliriz.
Velhasıl gördüğünüz gibi orijinal rahme yakın, tamamen yapay bir rahim ile bebeğin gelişimi sağlanmış oluyor. Ki zaten araştırmacılar da bu buluşa teknoloji mucizesi olarak bakıyor. Tam da bu noktada önemli bir soru ortaya çıkıyor. Aslında ölecek durumda olan bir canlı, yaşatma odaklı tıp anlayışının, ölümü mümkün mertebe erteleme mottosu nedeniyle yaşatılmaya çalışılıyor. Peki bu ne kadar doğru? Üstelik buna yaşamak denirse...
Mesela böyle bir cihaz, insanların üzerinde nasıl test edilebilir? Bu gerçekten etik olur mu?
Birçok bilim insanı bu konunun etik yönüne dikkat çekiyor. Lehigh Üniversitesinde biyoetik profesörü olan Dena Davis, cihazın insanlarda denendiği takdirde acı verici sonuçların ortaya çıkacağını söylüyor. Çünkü yapay rahim insan fetüsü için başarısız olursa bu bir sürü insanın bir deney uğruna eziyet çekmesi demektir. Ki bu başlı başına bir risk zaten.
Davis, ''Bir bebeğin sakince ölmesi mi, yoksa bu cihaz yüzünden acı çekerek ölmesi mi daha iyi?'' diye soruyor. Yani profesör, yapay rahmin insanlarda denenmesi konusunda endişeli.
Araştırmanın başındaki uzman Alan Flake ise etik kaygıları olumlu sonuçlar almak için biraz duymazlıktan gelmek gerektiğini söylüyor. Ona göre bebekler, çok erken doğduklarında çeşitli sakatlıklar yaşayabiliyor. Mesela bu bebeklerin hayatına devam edenlerinin yaklaşık %90'ında beyin felci (serebral palsi), zeka geriliği, havale, felç, körlük ve sağırlık gibi hastalıkların ortaya çıktığı görülüyor.
Yani uzmana göre böyle yaşamak zaten kötü bir durum. Normal hamilelik, yaklaşık 40 hafta sürüyorsa bu cihaz 23 veya 34 haftalık hamileyken doğurulan bebekler için kullanılıyor. Burada anlatılmak istenen, yapay rahmin aslında kişileri daha sağlıklı bir şekilde yaşatabilmek için üretilmiş bir cihaz olduğu. Araştırmacılar ABD'de her yıl yaklaşık 30.000 bebeğin, 26 haftadan daha erken doğduğunu ifade ediyor. Flake tam da bu oran nedeniyle, bu kadar çok prematüre varken ve onlara yardım edebilecekken, yersiz endişelerle işi bozmaya gerek yok demek istiyor.
Hatta Davis, sorularına bir yenisini daha ekliyor: Bir bebeğin ölümündense böyle bir kutunun içinde yaşayarak hayatını sürdürmesini, ebeveynler nasıl olur da kabul edebiliyor?
Ayrıca profesör, bu teknoloji işe yarasa bile fetüs ve bebek arasındaki ince çizginin kaybolabileceğini ifade ediyor. Yani burada kastedilen şu: Ya doğarız ya da ölürüz. Yapay rahmin içerisinde büyütülen canlı, bebek mi yoksa fetüs mü? Uzmana göre bu ayrım bulanıklaşıyor. Ona göre, ölecek olan birini zorla yaşatmaya çalışarak onu arafta kalmış bir canlıya dönüştürmekten başka bir şey yapmıyorlar desek daha doğru olur.
Ayrıca bu cihaz, kadınların hamile kalma süreçlerini de taklit edebilir. Böylece hamile kalan cihaz bile üretilebilir ki bu, kadınlara özgü doğal bir özelliğin, tıbbi teknolojiler aracılığıyla ele geçirilmesi demektir.
Böylece embriyolar, tamamen bedenin dışında büyütülebiliyor. Hatta Davis, 1997 yılında çekilen Gattaca filmine (filmde özel görevler için üstün, kusursuz bir insan ırkı üretiliyordu, genlerle oynayıyordu) atıfta bulunarak böyle bir ihtimal bile gerçekleşirse bunun oldukça distopik olacağını söylüyor. Aslında zaten bilim insanları, şu anda kök hücreden sperm, yumurta ve embriyo gibi varlıklar üretmeye çalışıyor. Dişi üreme sisteminin yapay bir versiyonunu üretmek üzerine de çalışmalar yapılıyor.
Mesela bu cihazlar, kötü emellere alet edilebilir. Nasıl diyorsanız, Oklahoma Eyalet Üniversitesinde biyoetikçi olan Scott Gelfand, bazı politikaların bunu, kadınları kürtaja zorlamak için kullanabileceği konusunda endişe ediyor. Uzmanın teorisine göre kadınlar kürtaj edilebilir ve sonra onlardan alınan fetüsler, yapay rahimlere yerleştirilebilir.
Yine işverenler, doğum iznini tamamen ortadan kaldırmak için kadınlardan yapay rahim kullanmalarını isteyebilir. Biliyorsunuz ki doğum, bir sektör halini aldı ve bu alanda ciddi paralar dönüyor. Misal sigorta şirketleri, doğum maliyetlerini karşılamamak için de yapay rahim sistemine geçmeyi önerebilir. Sosyolojik açıdan bakıldığında, tıbbın alanına dahil edilen ilk alan zaten doğumdu.
Geleneksel dönemlerde evde kolektif biçimde yapılan, kadınların birbirlerinin deneyimlerinden faydalandığı doğumların yerini modern dönemde, uzmanların eşliğinde, sezaryen gibi yöntemlerle yapılan doğumlar aldı.
Bu geçiş süreci, insanların acıyla ve zorluklarla baş etme güdülerini zayıflatan, insanları tıbbi bakıma muhtaç bırakan bir duruma evrilmeyi anlatıyor. Kadınlar, doğumun tıbbi hale gelmesiyle, kendilerine hamilelik süreçlerinde her yaptıkları hareketi danıştıkları doğum koçları bile tutmaya başladı.
Önceden günlük yaşamın içerisinde müşterek biçimde gelişen hamilelik süreci, modern insanın rasyonel (mekanik akıl/düşünme anlamında kullanıyorum burada bu kavramı) eylemlerde bulunma güdüsüne mağlup oldu da diyebiliriz. Böylece hamilelik evreleriyle ilgili tüm pratikler, uzman profilindeki kişiler tarafından belirlenmeye başladı. Bu durum, kadınların kendilerine ve çocuklarına neyin iyi gelebileceği hakkında hiç düşünmek zorunda kalmamalarına yol açtı.
Yani günlük yaşama özgü basit bir doğal durum olan doğum, resmen bir kapitalist piyasaya dönüşerek sağlık endüstrisinin içerisine dahil edildi diyebilirim. Hatta sosyolog Barbara Katz Rothman'a göre, hamileliğin teknolojik açıdan dönüşüp yapay rahme indirgenmesi pek iyi bir durum değil. Yukarıda saydığımız sebepleri göz önüne alınca sosyoloğun bu düşüncesini mantıklı buluyoruz. Çünkü sosyolog, yapay rahmin içinde çocuk yetiştirmenin, insan-bebek bağının reddedilmesi anlamına geldiğini düşünüyor.
Flake ve ekibi ise sadece erken doğanları yaşatmakla ilgilendiklerini, hamile kalabilen yapay bir rahim üretmekle uğraşmadıklarını söylüyor. Diğer araştırmacıların eleştirilerini bilimin ilerlemesi önünde bir engel gibi görüyorlar. Mantıklı bir çerçeveden bakarsak diğer araştırmacıların endişeleri pek de yersiz değil.
Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Teknolojinin, yaşama özgü doğal olan özelliklerin ötesine geçmesini doğru buluyor musunuz? Düşüncelerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz.
- Kaynaklar: Npr, Nature
- Görsel Kaynakları: Elle, JSTOR Daily, Populer Science, Neo Life, Futurism, The Independent, Futurism 2, ZME Science, Works In Progress, VICE