Yapay zekâ, kimilerine göre büyük bir lütuf kimilerine göre ise büyük bir tehlike. Kitaplardan filmlere, yani kurguya, günümüzde ise yavaş yavaş gerçeğe dönüşen yapay zekâ, en kaba ve kısa tanımıyla "insan zekâsıyla yapılabilecek şeyleri bilgisayarlara yaptırma" teknolojilerine verilen isim. Ancak bu ismi ilk kim kullandı da öylesine geçerli oldu ki bugünü, hatta geleceği şekillendiriyor.
Bu yazımızda yapay zekâ kavramının mucidi olan John McCarthy’nin hayatını her yönüyle ele aldık. Başarı dolu yaşamı boyunca hep iyi ve yararlı şeylere imza atan McCarthy, yapay zekânın mucidi olmasının yanı sıra Lisp dili olarak bilinen programlama dilinin de mucidi olduğunu söyleyebiliriz.
John McCarthy’nin başarı dolu gençlik yılları:
John McCarthy, 4 Eylül 1927 senesinde İrlanda göçmeni olan bir ailenin çocuğu olarak ABD, Boston eyaletinde dünyaya geldi. Ekonomik kriz nedeniyle birçok kez taşınmak zorunda kalan, ekonomik durumu pek de iyi olmayan bir ailenin çocuğuydu. Babası Kaliforniya'da organizatör olarak iş bulduktan sonra John, henüz iki yaşındayken California’ya taşındılar.
Sahip olduğu çeşitli sağlık sorunları sebebiyle okula geç gitse de üstün zekâsı sayesinde liseden 2 sene erken mezun oldu. Eğitim hayatındaki planlarını daha önceden belirleyen McCarthy, kendi kendine üniversite kitaplarından ileri matematik dersi çalışarak kendini geliştirdi ve 1944 senesinde kabul edildiği Caltech’te ilk iki yıl ileri matematik derslerinden muaf tutuldu.
Hız kesmeyen akademik kariyeri:
Matematik dersi başta olmak üzere okuldaki derslerinde gösterdiği başarıyı ne yazık ki beden eğitimi dersinde gösteremedi. Beden eğitimi derslerine devam etmediği için üniversiteden uzaklaştırılınca asker olup orduda bir süre görev yaptı.
John McCarthy, II. Dünya Savaşı’nda orduda görev yaparken sahip olduğu matematik bilgisiyle Almanların şifrelerini çözmeyi amaçlıyordu. Bilgisayarlar için özel programlar yazılması mümkün olursa, bilgisayarların tıpkı insan gibi düşünmeyi öğrenebileceğini düşünüyordu. Orduda bir süre görev yaptıktan sonra Caltech’e tekrar kabul edildi ve 1948 senesinde matematik bölümünden mezun oldu.
Caltech’te katıldığı "Davranışta Serebral Mekanizmalar" konulu bir sempozyumda beyinlerin ve bilgisayarların karşılaştırılması, John McCarthy’e yapay zekâ fikri için ilham verdi. İnsan gibi düşünebilen makineler geliştirme arayışına girişen McCarthy, böylece söylemiş olduğu “İnsanlar bürokrasiyle uğraşmak yerine makinelerle uğraşmayı tercih ediyor.” sözünü de kanıtlamış oldu.
Dünyanın en iyi üniversitelerinde çalıştı:
McCarthy, başarıyla mezun olduktan sonra Donald C. Spencer'ın gözetiminde "Projeksiyon operatörleri ve kısmi diferansiyel denklemler" başlıklı doktora tezini tamamlayıp 1951 senesinde Princeton Üniversitesi’nde matematik alanında doktora yaptı. Princeton Üniversitesi ve Stanford Üniversitesi'ndeki kısa süreli çalışmasının ardından 1955 senesinde Dartmouth Üniversitesi’nde yardımcı doçent oldu.
Bir yıl sonra McCarthy, 1956 senesinin sonbaharında araştırma görevlisi olarak MIT Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. MIT’de araştırma görevlisi olarak çalışırken 1956’da ALGOL adlı programlama dilini geliştiren bir komitede yer aldı.
Yapay zekânın ilk adımlarını attı:
Genç bir akademisyen olarak 1956 senesinde ilk yapay zekâ konulunu konferans olan Darthmouth Konferansı’nı düzenledi. Konferansta yapay zekânın tanımlamasını yaparken “Öğrenmenin ve zekânın tüm özellikleri en ince detayına kadar tanımlanırsa, bilgisayarlar bunları simüle edebilir ve bunun sonucunda insan gibi düşünebilir” dedi.
Yıllar sonra, bu açıklamayı yapmanın henüz erken olduğunu kabul etti ancak ilerleyen yıllarda bunun gerçekleşeceğine inancının tam olduğunu da ekledi. McCarthy, Turing testini geçecek bilgisayarlar için uygun yazılımların yazılabileceğine inanıyordu. Bunu gerçekleştirmek amacıyla yapay zeka kavramını ortaya attı ve onun gösterdiği bu çabayla yapay zekâ, bir bilim dalı olarak gelişti.
McCarthy’nin, yapay zek+a fikrini ortaya attığı zamanda Rusya ve ABD arasındaki Soğuk Savaş iyice kızışmıştı. Bu sebeple ABD’nin Savunma Bakanlığı yapay zekâ araştırmalarına büyük maddi destek sağladı. Ayrıca ABD, uzay yarışında Rusya’nın gerisinde kaldığı için yapay zekâ alanında lider konumunda olmak istiyordu.
En eski ve en güçlü programlama dillerinden biri olan Lisp dilini geliştirdi:
- John McCarthy, IBM 7090 bilgisayarı ile satranç oynuyor, yıl 1967.
Onlarca yıl sürekli geliştirilerek kullanılmış olan ve günümüzde de halen kullanılan Lisp dilini yapay zekâ uygulamalarının programlarında kullanmak için yazdı. Lisp dili, 1959 sonrasında yapay zekâ ürünlerinde kullanılan tek dil haline geldi ve yapay zeka programı yazanların en çok tercih ettiği dil oldu. Bu dil, günümüze kadar sürekli gelişmeye devam etti ve Emacs Lisp, ANSI Common Lisp, Scheme ve Autolisp gibi lehçeleri yazıldı.
Daha sonra 1962 senesinden 2000 senesinde emekli olana kadar Stanford Üniversitesi’nde matematik profesörü olarak çalıştı. Ancak emekli olduktan sonra da üniversitedeki bilimsel çalışmalarını sürdürmeye de devam etti.
Yapay zekâ ve bilgisayar bilimine sayısız katkıda bulundu:
Stanford’ta 1965 senesinde Yapay Zekâ Laboratuvarı’nı kurdu ve 1980 senesine kadar bu laboratuvarın başkanlığını yaptı. Yapay zekâ konusunda otuz doktora tezi yönetti. Yapay zek+a kavramını geliştirip bilim adamlarının ufkunu açan McCarthy, yapay zekânın insanlığın geleceği için önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Bilgisayar bilimine sağladığı kazanımlar ve katkılardan dolayı 1971 senesinde bu alandaki en önemli ödül olarak kabul edilen Turing Ödülü’nü almaya hak kazandı. Başarılarla dolu bir hayat geçiren McCarthy, 24 Ekim 2011'de Stanford'daki evinde hayata gözlerini yumdu.