Kentte yaşam, sosyolojik bir ‘‘mesele’’. Dolayısıyla ‘‘kentli olma’’ halinin toplumsal etkilerinin bireyler üzerine yansıdığını kolaylıkla söyleyebiliyoruz. Kent; bireyin yürüme hızından çeşitliliğe bakış açısına, sosyal interaksiyona yaklaşımından o interaksiyona giriş biçimine pek çok değer üzerinde tesiri mevcut. Peki ya söz konusu bireylerin ruh sağlığı olduğunda? Orada da kent dokunuşlarına rastlayabilir miyiz? Chicago Üniversitesi, bu sorunun cevabının peşine düştü.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığı; beden ve ruhun birlikte sağlıklı olma hali olarak tanımlıyor. Buna göre, bireylerin sağlıklı olarak tanımlanabilmesi için yalnızca bedenen ya da ruhen değil; hem bedenen hem de ruhen sağlıklı olması bekleniyor. Beden sağlığına kıyasla ikinci planda kaldığı gözlemlenen ruh sağlığı, özellikle son dönemde, gerek Avrupa’da gerek ABD’de farkındalık kampanyalarıyla desteklenen ve bireylerin, hakkında bilinçlenmesi istenen konuların başında geliyor. Ruh sağlığı ile ABD’deki kent yaşamını ortak potada eriten Chicago Üniversitesi’nden bilim insanları, başta Twitter olmak üzere çeşitli kuruluşlarca oluşturulan anketlerin verilerini sosyal ağ analiziyle inceledi. Analizin amacının, ABD’deki kentler baz alınarak kentin bireyin ruh sağlığına olan etkisini anlamlandırmak olduğu belirtildi.
Kentin artısı da var eksisi de.
Bilim insanları, kentin bireyler üzerinde hem olumlu hem olumsuz etkileri olduğu görüşünü paylaşıyor:
- ‘‘Uyaranlar Çağı’’ olarak adlandırabileceğimiz 21. yüzyılın bireyleri olarak, her gün sayısız uyarana maruz kalmak bizler için tercih değil, zorunluluk. Kentler, çok sayıda uyaranı içinde barındıran bir sosyal alan olarak; çağın gerekliliklerini destekler nitelikte. Bu da birey zihninin aşırı yüklemeye uğramasına ve ruhen olumsuz etkilenmesine neden oluyor.
- Kent demek, çeşit demek. Kentin barındırdığı çeşitlilik, bireylerin sosyal hayatına da benzeri bir çeşitlilik katıyor. Bireyler, kişisel arzu ve zevklerine göre seçim yapabiliyor; sosyal yaşamını buna göre şekillendirebiliyor.
Depresyonu nerede aramalı? Büyük kentte mi, küçük kentte mi?
Toplumda bulunan ‘‘büyük kent = depresyon’’ çıkarımı, bu araştırmaya göre yaygın bilinen bir yanlış! Bilim insanları, sanılanın aksine, büyük kentlerde yaşayan bireylerin depresyona yakalanma riskinin küçük kentlerde yaşayanlara kıyasla daha az olduğunu söylüyor ve ekliyor: ‘‘Kentin büyüme hızı ve depresyon riski arasında da herhangi bir bağlantı yok.’’
Büyük kentte depresyon nasıl olmaz?
Büyük kentlerde tatmin edici sosyal ilişkiler kurmak da kurulan ilişkileri sürdürebilmekte zor; ancak bilim insanları, nüfusa bağlı olarak sosyal izolasyonun da bu kentlerde bir o kadar zor olduğunu ve bu dengenin depresyona karşı bir direnç sağladığını belirtiyor. Öte yandan aynı dengenin mevcut depresyon risk oranına da olumlu etki edebileceği ve bu oranı düşürebileceği tahmin ediliyor.
Bilim insanları uyarıyor: Farklı çalışmalar da şart!
Bu araştırmayı elbette yok sayamayız; fakat araştırmayı gerçekleştiren bilim insanları, bu araştırmanın ABD’deki kentler üzerinden gerçekleştiğini ve genel bir yargıya varabilmek için aynı konuda farklı araştırmaların da yapılması gerektiğinin özellikle altını çiziyor.