Washington Üniversitesi ve NASA’dan bilim insanları, hangi bölgelere daha fazla yıldırım düştüğünü belirlemek için bir çalışma gerçekleştirdiler. Bilim insanları, çalışmalarında Hint Okyanusu ve Güney Çin Denizi’ne odaklandılar. Araştırmacılar, Katrina Virts’ün yıldırım düşmesiyle ilgili mevcut verilerden daha fazla çözüm elde etmek için bir yöntem geliştirmesi sonucu konu üzerinde çalışmaya başlayabildiler.
Washington Üniversitesi’nden Joel Thornton ve Katrina Virts, özellikle yüksek yıldırım düşme oranlarına sahip alanların haritasını çıkarmak için Virts’ün bulduğu yöntemi kullanarak 11 yıllık yıldırım verilerini kullandılar. Haritaların ortaya çıkması ile iki bilim insanı, haritada olan bir desenin farkına vardılar. Konu ile ilgili kaleme alınan makalenin de başyazarı olan Thornton, “Bu desenin okyanus taşımacılığı rotaları olduğunu hemen anladık” dedi.
Çalışma, yıldırım düşmeleriyle insanların geçiş yaptığı bölgeler arasındaki bağlantıyı ortaya koyuyor:
Doğu Hint Okyanusu ve Güney Çin Denizi’ndeki 2005 ve 2016 yılları arasındaki yıldırım düşme olayları ve nakliye emisyonlarının karşılaştırılması, insanların yelken açtıkları yerlerle yıldırım düşmesi arasında kesin bir ilişkiyi ortaya çıkardı. Normal şartlar altında havadaki mikroskobik su damlacıkları, bir miktar toz veya kükürtdioksit gibi 50 nanometreden daha büyük aerosol parçacıkları olan “bulut yoğunlaşma çekirdeği” üzerinde tutulur. Çok az parçacık olduğundan her biri, daha fazla damlacık alır ve düşük irtifada nispeten kısa bulutlarda birleşir. Bunlar da yağmur yağdırır.
Çok sayıda aerosol partikülü bulunduğunda her biri daha az damlacık alır ve donma için atmosfere yeterince yüksek bir şekilde yükselebilir. Ortaya çıkan büyük bulutlarda, bu buz parçaları birbirine karışır ve elektrik yüklerini aktarır. Bulutlar arasındaki fark, yıldırımla sonuçlanan elektrik alanını yaratır. Bu durum “aerosol konvektif canlanma” olarak adlandırılıyor. Thornton, bunu “katalize edici yıldırım” olarak da isimlendiriyor ve araştırmaya göre daha fazla parçacık, daha fazla yıldırım anlamına geliyor. Fosil yakıtları yakmak, bu parçacıkların ortaya çıkmasında önemli rol oynuyor.
Yıldırımların bir nedeni de fosil yakıtların kullanılması:
Özellikle gemilerin kullandıkları fosil yakıtlar, daha fazla parçacığın ortaya çıkmasında önemli rol oynuyor. Gemiler, limandan limana ulaşmak için fosil yakıtlar kullanıyorlar. Gemilerde kullanılan yakıtlar; benzeal benzin, jet yakıtı ve kersen damıtıldıktan sonra dipte kalan viskoz maddelerden yapılıyor ve otomotiv yakıtının 3.500 katı kadar kükürt içeriyor. Dünya gemi filosu, şu anda günlük olarak bu yakıttan 3,3 milyon varil yakıyor.
Joel Thornton ve Katrina Virst, 2017 yılındaki çalışmaları için 2005 ve 2016 yılları arasındaki tekil yıldırım düşmesi verilerini barındıran raporlarla gerçek zamanlı bilgiye dayanarak ne kadar kirlilik yarattıklarına dair ayrıntılı tahminler yapan Global Atmospheric Research için Emisyon Veritabanı’ndaki verileri de karşılaştırdılar.
Yıldırım düşmesiyle hayatını kaybeden insanlar da bulunuyor:
Daha sonra 2018 yılında Washington Üniversitesi’nden Peter Bloseey ve Christopher Bretherton, 2017 çalışmasının yöntemini kullanarak Hint Okyanusu’ndaki gemi emisyonlarının bulut yaratma üzerindeki etkisini ölçmek için bir bilgisayar simülasyonu kullandı. Simülasyonun sonucunda, nakliye gemilerinin rotalarında daha fazla bulut ve daha fazla tekil yıldırım gözlendi.
Şimşek çakması, büyük gemiler ve insanlar için büyük bir tehdit oluşturmaz. Buna rağmen ABD’de her yıl 50 insan yıldırım düşmesi nedeniyle hayatını kaybediyor. Thornton, çalışma hakkında ”Bu, dünyanın ne kadar hassas olduğunu gösteriyor” dedi.
Araştırmacılar, bu parçacıkların atmosferde sadece birkaç hafta kaldığını belirttiler. Yani şimdi kirletmeyi bırakırsak sonuçları almamız uzun bir zaman almayacak. Gemilerin daha temiz bir yakıt kullanmasını sağlayacak bir anlaşma da bu yolda önemli bir adım olabilir.